YUNUS EMRE NASIL BİZİM YUNUS OLDU?

KİTAP Haber Girişi : 08 Ekim 2021 10:08
YUNUS EMRE NASIL BİZİM YUNUS OLDU?
Bu kim diye bana sorar. Ben de Yunus, derim. Eğer hangi Yunus derse ses çıkarmadan çek git. Yok, eğer bizim Yunus mu derse, kalk şeyhinin eline sarıl...

Yunus Emre ve Taptuk Emre Kıssası


Nasıl bizim Yunus oldu?


Köyünde, çiftiyle çubuğu ile meşgul olan Yunus Emre, bir kıtlık yılında çok bunalır. Bir çok kerametlerini duyduğu, kuraklıktan etkilenenlere geçimlik buğday veren Hacı Bektaş-ı Veli’den  yardım almak fikrine düşer. Müracaata karar verir. Hacı Bektaş dergâhının yolunu tutar.

 

Yol uzundur. Birçok köy, kasaba, şehir görür, insan tanır. Uzun bir yolculuktan sonra köye yaklaşınca düşünür. Boş giden boş çıkar derler. Fakat ne götürsün. Dağlardan alıç toplar heybelerini doldurarak Hacı Bektaş’ın Dergâhına gelir.

 

Piri ziyaret ederek, hediyesini verir ve bir miktar buğday ister. Yunus’un  bu ihlası Hacı Bektaş’ın pek hoşuna gider, ona lutf ile muamele ederek bir kaç gün dergahta misafir eder. Yunus geri dönmek için acele eder. Dervişler Pir’e Yunus’un acelesini anlatırlar.

 

Ancak Yunus Emre’deki cevheri gönül gözüyle gören

 

Hacı Bektaş,

 

“Buğday mı ister yoksa erenler himmeti mi? diye sordurur.

 

Sorunun sırrından gafil olan

 

Yunus;

 

“ Ben himmeti ne yapacağım, bana buğday gerek.” der.

 

Hacı Bektaş;

 

 Heybelerinin aldığı kadar buğday doldurulmasını, Yunus Emre’ye verilmesini ister.

 

İstediğini alan Yunus Emre yola düşer.

 

Buğdayı alıp, köye doğru yola koyulan Yunus gaflet uykusundan uyanır, içini pişmanlık duygusu kaplar.

 

Ben ne yaptım? Himmet alsaydım, buğdayı da bulurdum diye düşünür. Derhal geri dönerek kendisini karşılayan dervişe,

 

“Erenler,  himmet ettiği nasibi versin, buğday gerekmez bana!” der

 

Durum Hacı Bektaş’a bildirilince Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri ise, o ihsanın anahtarını Taptuk Emre’ye verdiklerini bu yüzden isterse gidip nasibini ondan almasını söyler.

 

Bu cevap üzerine Yunus, Taptuk Emre dergâhına giderek olan biteni anlatır. Taptuk Emre;

 

“Hâlin bize malum oldu” der ve yol haritasını çizer:

 

“ Hizmet et, emek ver, nasibini al!”

 

Daha öncesinde fırsatı kaçıran Yunus, o himmete nail olabilmek için tam kırk yıl Taptuk Emre dergahında hizmet eder, tekkesine odun taşır. Fakat bu kırk yıl içinde bir kere bile bir tek eğri odun götürmez.

 

Yunus’un Şeyhine taşıdığı odunların içinde hiç eğrisi bulunmaması Taptuk’un gözünden kaçmaz. Sonra Yunus’a odunluktaki odunları gösterir: ​

 

 “Ey Yunus der. Dağdan kestiğin, getirdiğin odunların hepsi kuru, hepsi düz. Meraklandım. Acaba ormanda hiç eğri odun yok mu?”

Yunus gülümser ve cevaplar; ​

“Ormanda eğri odun var olmasına var amma sizin dergahınızdan  içeri odunun bile eğrisi giremez efendim.” diye cevap verir.

 

Taptuk’un Tapusunda

Kul olduk kapusunda

Yunus miskin çiğ idi

Pişdük elhamdülillah.

 

Taptuk eydür bu Yunus’a

Bu aşk Hakk’a irerse

Kamulardan ol yücedir.

Ben ana nice ireyim.

 

Baktuğum yüzde gördüm

Taptukum’un nurunu

Maksudum bugün bildim​

Niderem ben yarını.

 

Aşk sultanı Taptuk dürur

Yunus gedadır kapuda

Gedalar lütfeylemek

Kalde dürur Sultana.

 

Şeyh-ü Danişmend-ü Veli

Cumlesi birdir er yolu

Yunus dur dervişler kulu

Taptuk gibi serveri var.

 

Sorun Taptuklu Yunus’a

Bu dünyadan ne anladı.

Bu dünyanın kararı yok

Sen neyimiş ben neyimiş

 

Yine esirdi Yunus

Taptuk Yunus’u gözler.

Meğer anın gönlünden

Bir cür’a şerbet içti.

Yunus sen Taptuk’una kıl dualar

Dime kim nu kılam bu aşk elinden.

Taptuk diyem cümle dile

Ananmışam değme kula

Yunus dahi hod kim ola

Bu sözleri diyen benem.

 

Yunus Emre, Taptuk babaya hizmet ederken, bir türlü feyze erişemediğini görüp canı sıkılır ve tekkeden ayrılır, yolda birkaç dervişe rastlar, onlarla yoldaş olur.

Akşam olunca dervişlerden biri dua eder,

 

Cenabı Mevla, gayp aleminden bir sofra gönderir, yerler, içerler. Ertesi akşam öbür derviş dua eder. Hasılı Yunus’a sıra gelir. Yunus ellerini kaldırıp;

 

“Allah’ım, ben de bir feyz yok, yalnız sen benim yüzümü kara çıkarma bunların yanında. Bunlar kimin yüzü suyu hürmetine senden yemek istiyorlarsa lutfet, o zatın hakkıçün yemek gönder.”

 

O akşam her akşamkinden fazla ve üç sofra dolusu yemek gelir. Dervişler, kimin hürmetine dua ettin, söyle diye Yunus’a ısrarda bulunurlar. Yunus, önce siz söyleyin der. Onlar da biz duayı, Tapduk Emre’nin kapısında kırk yıl hizmet eden erin hürmetine yapıyoruz derler.

 

Yunus, feyze erişmiş olduğunu, fakat kendisinin bilemediğini anlayıp derhal döner ve sabaha karşı Tapduk Emre’nin dergâhına gelir. Şeyhin hanımı Ana bacıdan, şeyhe kendisini affettirmesini rica eder.

 

Ana bacı, “sen kapının eşiğine yat, şeyh namaza çıkarken ayağı sana dokunur ve kim bu diye bana sorar. Ben Yunus derim. Bizim Yunus mu? Derse anla ki gönlünden çıkmamışsın. Hemen af dile. Yok, eğer hangi Yunus derse anla ki gönlünden çıkmışsın, artık derdine derman ara.”

 

Tapduk’un gözleri görmezmiş. Yunus ana bacının dediği gibi yapar. Bizim Yunus mu diye sorunca kendisinden af diler ve suçunu bağışlatır. Fakat Tapduk Emre:

 

“Mertebeni öğrendin, artık burada duramazsın. Asamı attığım yere gider, orada ruhunu teslim edersin” der ve asasını atar.

Yunus Emre bu asayı tam beş yıl arar, sonunda sarıköyde  bulur, orada hakkın rahmetine kavuşur.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.