• İHSANBAŞKAN

Türkiye ABD'nin ''Büyük İran Projesi''ni bozdu

DÜNYA Haber Girişi : 14 Ağustos 2015 15:07
Türkiye ABD'nin ''Büyük İran Projesi''ni  bozdu
Yeni şafak Yazarı, ABD'nin 'Büyük İran Projesi'ni devreye soktuğunu belirtirken bu planın ise Türkiye tarafından bozulduğunu yazdı.

ABD'nin ''Büyük İran Projesi''ni Türkiye bozdu


Yeni şafak Yazarı, ABD'nin ''Büyük İran Projesi''ni devreye soktuğunu belirtirken bu planın ise Türkiye tarafından bozulduğunu yazdı.

ABD ile yaptığı nükleer anlaşma, Suriye'ye yolladığı askerler, Irak'ta cirit atan binlerce ajanı ve son olarak PKK'ya kol kanat germesi bölgedeki yeni İran oyununu gözler önüne serdi.

İşte bu puzzle'ı bugünkü köşe yazısında birleştiren Yeni Şafak Yazarı Bercan Tutar, ABD'nin şimdi de ''Büyük İran Projesi''ni devreye soktuğunu öne sürerken, bu oyunun ise Türkiye tarafından devreye sokulan ''B Planı'' ile bozulduğunu yazdı.

İşte Bercan Tutar'ın yazısı;

Hep söylenir?

İslam dünyasının en büyük trajedisi içinde bulunduğu coğrafyanın hegemon özellikte olmasına rağmen aktörlerinin sıradanlığıdır.

Bu sözü doğrulayan kaotik dönemlerden geçiyoruz yine.

Sıradan, art niyetli ve gerektiğinde şeytanlarıyla aynı yatağa giren aktörlerin başında ise İran geliyor.

ABD tarafından 1979'da büyük Avrasya stratejisi kapsamında Sovyet Rusya'ya karşı "kullanışlı" bir devrim sürecine itilen Tahran, bugün İslam içi çatışmanın figüranı olarak yeniden cepheye sürülüyor.

Emperyal siyasetin kurşun askeri haline getirilen Farisilerin en önemli hedefi de, hiç şüphesiz jeo-kültürel direnci kırılamayan Yeni Türkiye'nin hizaya sokulmasıdır.

Bu anlamda Tahran, ABD'nin İslam dünyasına dayattığı "ya kölelik ya ölüm" diye nitelenen antik "Melian siyaseti"nin lokomotifi konumunda.

Yemen, Irak, Lübnan ve Suriye'de sahaya sürülen Şii milislerle, Hizbullah ve Husi militanları, kim ne derse desin adeta ABD'nin bölgedeki güdümlü füzeleri işlevi görüyor.

Pentagon, İran'ın bu kurşun askerleriyle Suriye, Irak ve Yemen'i felç konumuna getirdi.

****

Büyük ve küçük şeytanlarıyla (ABD ve İsrail) uzlaşıp minik şeytanlara (Körfez ülkeleri) ve Yeni Türkiye'ye savaş açan İran, Washington'un Ortadoğu ve Avrasya'daki en işlevsel manivelası olageldi.

Zaten Şii taassubundan dolayı El Kaide, IŞİD ve Taliban gibi Sünni örgütlere düşman olan İran, Batı'nın "terörle savaş" konseptine hizmet eden doğal bir müttefik.

Batı medyasındaki şeytanlaştırmaya odaklananlar, perdelemelerden dolayı Tahran'ın pratikte ABD'ye ve İsrail'e nasıl hizmet ettiğini göremedi.

Amerikalı tarihçi Porter, "Nükleer Korkunun Anlatılmayan Hikayesi" kitabında "İran tehdidi" denilen fenomenin nasıl kurgulandığını bütün detaylarıyla yazdı.

CIA'nın İran masası eski şeflerinden Kenneth Pollack da, 2005'teki "The Persian Puzzle/Fars Muamması" ve 2013'teki "Unthinkable/Akılalmaz" kitaplarında Tahran'ın 1980'lerden beri İsrail ve ABD ile nasıl eşgüdüm halinde hareket ettiğini anlatıyor.

Trita Parsi ise Ortadoğu'ya dair ezberleri bozan 2007 tarihli "Treacherous Alliance/Hain İttifak" adlı çalışmasında bütün kirli ilişkileri kavramsal ve kronolojik açılımlarıyla birlikte sıralıyor.

***

Bilen bilir?

1980'lerde Humeyni'nin kullandığı anti-Batı/İsrail söylemi Ahmedinejad'ın Cumhurbaşkanı olduğu 2005'ten sonra devreye giren "İsrail haritadan silinmeli" retoriğinden çok daha şiddetliydi.

Ama İsrail ve ABD için 1980'lerde İran değil Irak çok daha stratejik bir düşman olduğundan Humeyni'nin sert söyleminin jeo-politik tehdit anlamında bir karşılığı yoktu.

Hatta bu söylem çetrefil pazarlıkları gizlemeye yarıyordu.

Tel Aviv Üniversitesi'nden Menashri, bu gerçeği "1980'lerde kimse İran tehlikesinden bahsetmezdi. Hatta bu kelime hiç telaffuz bile edilmezdi" sözleriyle ifade ediyor.

Çünkü ABD için asıl tehdit Sovyet Rusya ile diyalog halinde bulunan ve İsrail'e coğrafi olarak çok daha yakın konumdaki Irak'tı.

İsrail'in öncelikli düşmanı da bu yüzden Humeyni değil Sovyetlerin yardımıyla dünyanın dördüncü büyük ordusunu kuran Saddam'dı.

Bu nedenle İsrail ve ABD, Irak-İran savaşında bütün güçleriyle Tahran'ı desteklediler.

Ancak Sovyet Rusya'nın çözülmesiyle patronunu kaybeden Saddam Hüseyin'in de çöküş süreci başladı.

1991'deki Birinci Körfez Savaşı ile darbelenen Saddam, 2003 Irak işgalinden sonra idam edildi.

***

İsrail'in İran'a jeo-politik bakışını pozitif olarak niteleyen İsrailli generallerden Brom, "Aslında İran ile ilgili özel bir sorun yoktu. Tek sorun Irak'ın saf dışı edilmesiydi. Saddam gidince İsrail'in tehdit algısında Tahran öne çıktı" diyor.

2002'den 2011'e kadar Mossad'ın şefliğini yapan Dagan, "irrasyonalize" edilen mollaları hep "makul" diye niteledi.

İsrail'in görevini yeni bırakan genelkurmay başkanı (2011-2015) Gantz de, "Tahran'daki kadrolar çok realist" demişti.

Yine 2005 ila 2007 arasında genelkurmay başkanlığı yapan Halutz, "İran ciddi ama hayati bir tehlike değil" itirafında bulunmuştu.

Nükleer uzlaşmayı destekleyen Mossad'ın eski şeflerinden (1998-2003) Halevy de, "Ben İran'ın varlıksal bir tehdit olduğu kanaatinde değilim" çıkışını yapmıştı.

****

Ancak NYT yazarı Brooks gibiler, İran ile uzlaşmayı Vietnam ve Irak'tan sonraki "üçüncü Amerikan yenilgisi" şeklinde lanse ediyor.

Oysa gerçek Brooks'ların resmettiğinden çok farklı.

The Atlantic'ten Kaplan'a göre "İran bundan sonra ABD'nin karadaki askeri olacak."

En sağlam jeo-politik analizi yapan WP'den Jaffe, ABD'nin Tahran ile gizli ilişkilerini alenileştirmesinin nedenlerini şöyle sıralıyor: "Irak ve Afganistan savaşlarının kaybedilmesi, Ortadoğu'yu yeniden dizayn isteği, Arap Baharı'nın emperyal projeyi baltalaması, Ukrayna krizi, Çin'in küresel ekonominin dümenine oturması ve Rusya ile Soğuk Savaş'ın yeniden başlaması..."

CNN bile "Uzlaşma en iyi opsiyondu" derken İran'ın yeni rolüne dair en imalı itirafı resmi yayın organı NPR yaptı: "Anlaşma sadece nükleer ile sınırlı değil..."

WSJ'a göreyse anlaşmayla İran, artık CIA direktörü Brennan'ın 'B Takımı'nın yeni gözdesi oldu.

***

Tahran'ın kirli ittifakına dair en realist yorum Foreign Policy yazarı Rothkopf'tan gelen şu cümlede saklı: "İran ile nükleer anlaşma küresel güçlerin, Ortadoğu ve Türkiye'ye dair geliştirdiği 'puzzle'ın sadece küçük bir parçasıdır?"

Gerçekten de Ortadoğu'daki "Büyük İsrail" ve "Büyük Ortadoğu" projeleri çöken ABD şimdi Türkiye'yi frenlemek için Hazar'dan Aden Körfezi'ne uzanan coğrafyada bu kez "Büyük İran Projesi" ni devreye soktu.

Fakat Nisan ayından bu yana karşı hamlelere başlayan Türkiye, bütün hesapları bozdu.

Riyad'ın bile Yemen'i İran'ın etkisinden çekip aldığı bir dönemde Türkiye'nin hinterlandını Acemlere bırakması düşünülemez.

2011'de Tahran'ın Erbil'e egemen olma stratejisini çökerten Türkiye, 12 Temmuz'dan sonra da Suriye'ye yönelik 'B Planı'nı aktifleştirdi.

İran'ın bütün senaryolarını alt üst eden bu hamleler sayesinde, Türkiye'nin Suriye'de güvenli bölge talebi kabul edildi.

Etekleri tutuşan Farisiler, son bir aydır neredeyse günde beş vakit "Esad kırmızı çizgimizdir" demeye başladı.

PKK üzerinden Türkiye'ye devlet medyası üzerinden de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a saldırılarını artıran Tahran, bir yandan da Rusya kanalıyla Suriye'de yeni bir çıkış bulmak için "diplomatik dansa" girişti.

***

İçerde PKK, Paralel, CHP, HDP ve MHP'nin dışarda ise İran, İsrail, Suriye, Mısır ve ABD'nin mahiyet veya biçim olarak aynılaştığı noktada mücadelesini sürdüren Yeni Türkiye'nin farkını, bütün bu tarihsel gelişmeleri göz önüne alarak iyi anlamak zorundayız.

Eğer "asıl tercih" yerine "bize sunulanı seçersek" baskılardan kurtulamayız.

Tıpkı ABD'nin "Ben İran ile uzlaştım sen de CHP ile uzlaş" dayatmasındaki gibi.

İşte bu kritik aşamada Türkiye'nin en acil sorunu ne PKK ne de Paralel yapılardır.

Soğuk Savaş döneminde İran Devrimi ile aynı anda aktifleştirilen bu örgütlerin, Türkiye'ye rakip olamadığı görüldü.

Zaten yeniden formatlanmaları güçleşen iki örgüt "üst akıl" tarafından gözden çıkarıldı ve ikisinin de tasfiye sürecine girildi.

Geldiğimiz noktada Türkiye'nin en acil meselesi, emperyal düzenin üstümüze saldığı Yeni İran'a karşı nasıl bir siyaset geliştireceğidir.

Görünen o ki, kirli ittifakları iyi analiz eden Ankara'nın son dönemde devreye soktuğu 'B Planı' ve kritik hamleler etkili oluyor.

Yoksa, Irak ve Suriye'nin kuzeyindeki "Yeni Coğrafya"yı Tahran'a ve onu yönlendiren "üst akla" kaptırırsak, 20. yüzyıldaki gibi bu yüzyılı da Anadolu'ya hapsolarak geçiririz

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.