Haftanın Röportaj Konuğu: Şair-Yazar Doğan KAN

RÖPORTAJ Haber Girişi : 31 Mayıs 2022 09:17
Haftanın Röportaj Konuğu: Şair-Yazar Doğan KAN

Bu haftaki röportaj konuğum Yazar, halk şairi, Samsun yazarlar Derneği başkan yardımcısı Doğan KAN. Kendisiyle, eserlerini, projelerini, niçin ve nasıl yazdığını, insanı ve kitabı konuştuk. Keyifli okumalar diliyorum.

 

“YAZMAK FEDAKÂRLIK İSTEYEN BÜYÜK BİR UĞRAŞTIR ASLINDA. HAYALLERİM, DÜŞÜNDÜKLERİM, OKUDUKLARIM İÇİMDE DEMLENİR. GÜN GELİR BU DÜŞÜNCELER DIŞARI ÇIKMAK İSTER. İŞTE O ZAMAN BENİM İÇİN ARTIK ÜRETME ZAMANIDIR. BEN SADECE İÇİMDE BİRİKEN BU TORTUYU YAZIYA DÖKEREK İNSANLARIN BEĞENİSİNE SUNARIM.”

 

Doğan Bey röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Öncelikle sizi daha yakından tanımak isteriz Doğan kan kimdir?

 

Celalettin Bey, öncelikle bana bu fırsatı verdiğiniz için ben size çok teşekkür ederim. Doğan Kan, 1966 yılında Samsun’un Cedit Mahallesinde beş çocuklu Karadenizli bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi. İlkokulu Necati Bey İlkokulunda, Ortaokulu Mithat Paşa ortaokulunda, liseyi son sınıfa kadar 19 Mayıs lisesinde, lise son sınıfı ailesinin isteği üzerine Tekkeköy Lisesinde okudu. 1987 yılında girdiği Amasya MYO Muhasebe Bölümünden 1989 yılında mezun oldu.  Öğrenim hayatını bir türlü engel olamadığı öğrenme azim ve isteği ile sürdürerek, 1998 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini, 2004 yılında aynı üniversitenin İşletme Fakültesini ve 2014 yılında da Adalet Bölümünü bitirerek tamamladı. 1993 yılında Tokat Gazi Osman Paşa Üniversitesinde memuriyete başladı. Halen 19 Mayıs Üniversitesinde Şef olarak görev yapmakta, evli ve iki kız babası olup, “Mor Tepenin Etekleri, Kızgın Demir adlı romanların ve Yıldızları Özgür Bıraktım, Zemheri Kışı adlı şiir kitaplarının” yazarıdır.

 

Doğan Kan neden yazmaya ihtiyaç duydu?

 

Edebiyatla tanışmam 1977 yıllarına dayanır. O tarihte Mithat Paşa Ortaokulu'na gidiyordum. Okulumuzun karşısında Samsun İl Halk Kütüphanesi vardı. Oraya kayıt olmuştum. Evde okumak için kütüphaneden Ömer Seyfettin, Peyami Safa ve Reşat Nuri Gültekin gibi yazarlarımızın eserlerini alıp, okuduktan sonra geri veriyordum. Edebiyatla, ortaokul sıralarında tanışmış oldum. Okuduklarım, yaşadıklarım, gözlemlediklerim içimde öyle birikti ki içimde adeta fırtınalar kopuyordu bunları yazıya dökerek rahatladığımı fark edince de yazmaya başladım.

 

Siz Samsun Yazarlar Derneği başkan yardımcılığı görevini sürdürüyorsunuz. Samsun Yazarlar Derneğinin etkinlikleri hakkında bizi bilgilendirir misiniz?

 

Samsun Yazarlar Derneğinin bir misyonu var. Bu misyon Samsunlu yazarları önce Samsun halkına, sonrada tüm Türkiye’ye tanıtmaktır. Biz de yönetim kurulu olarak tam da bunu yapmaya çalışıyoruz. Şiir programları düzenliyor, okullarda öğrencilerle buluşuyor, yazarlarımızla kitap fuarlarına katılıyoruz.

 

Siz bir roman yazarısınız.  “Mor tepenin etekleri” ve “Kızgın demir” romanlarını kaleme aldınız. Bu kitaplarınızın ana konusu nedir, bize biraz romanlarınızdan bahseder misiniz?

 

Bunların dışında üçüncü bir romanım daha var “Yarını Beklerken”. Bu üç romanımda da okuyuculara bir mesaj vermeye çalıştım. Bunda da başarılı olduğumu düşünüyorum. “Mor Tepenin Etekleri” adlı romanımda lisede başlayan temiz bir arkadaşlık sevgiye dönüşür, Gökhan sevgilisine kavuşmak için üniversite eğitimini yarıda bırakarak askere gider. Askerde şehit olur. Vermek istediğim mesaj: “Şehitlerin geride gözü yaşlı sevenler bıraktığı” mesajıdır. “Kızgın Demir” adlı romanımda ise Samsun’a göçen bir ailenin Samsunda verdiği mücadeleyi anlattım. Yetmiş ve seksenli yılların Samsununu anlatmaya çalıştım. Sosyal içerikli bir romandır. Kenan’ın, vatana millete faydalı olsunlar diye yetiştirmeye çalıştığı üç çocuğunu büyük şehrin olumsuzluklarını karşısında iyi yetiştirememesini ve yenilmesini anlatmaya çalıştım. “Yarını Beklerken”  adlı romanım ise Kızgın Demir romanının devamıdır. Siyasi bir kavga ile içeriye düşen Ramazan’ın öğretmen olmak için içeride verdiği mücadeleyi ve öğretmen olduktan sonraki hayatını anlatmaya çalıştım. Bu romana idealist bir öğretmenin hüzünlü hayat hikâyesi de diyebiliriz.

 

Yazdığınız bir eserin yazılma öyküsünü bizimle paylaşır mısınız?

 

Amcasının oğlu Sultan, askerde şehit olmuştur. Bu olay amcam ve ailesini derinden sarsmıştı. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Amcamlar sürekli şehidini düşünüyor. Sürekli şehidine ağlıyorlardı. Sultan'ın ölümü beni de derinden etkilemişti. Ben "Mor Tepenin Etekleri" romanında bunu dile getirmeye çalışarak, şehit ailelerinin dili, yüreği olmak istedim. "Romanımda askerde şehit olan Mehmetçiklerimizin, geride gözü yaşlı bir anne, gözü yaşlı bir sevgili ve gözü yaşlı kardeşler bıraktığını anlatmaya çalıştım. Romanında vermek istediği mesaj ise, "Bu güzel vatanımıza hep beraber sahip çıkalım, kenetlenerek tek yumruk olalım" mesajıdır. Mor Tepenin Etekleri adlı romanında bahse konu olan olayların önemli bir bölümü Samsun'da geçer. Bazıları Çiftlik Caddesinde, bazıları Cumhuriyet Meydanında, bazıları Mecidiye’de bazıları huzur veren Nebiler Sokağında geçer. Samsunlu iki genç olan Gökhan ile Zeynep arasında lise yıllarında başlayan arkadaşlık saf ve temiz bir sevgiye dönüşür. Gökhan Ankara Üniversitesinde başlayan eğitimini yarıda bırakarak askere gider. Askerde bir çatışmada şehit olur. Gökhan'ın cenazesine bütün Samsun halkı ağlar.

 

“Yıldızları özgür bıraktım” isimli bir şiir kitabınız var yani aynı zamanda şairsiniz. Sizce şiir nedir? Şair kimdir?

 

Bir de “Zemheri Kışı” adlı bir şiir kitabım daha var. Kişinin karşı tarafa söyleyecek bir sözü varsa bunu da şiirsel bir dille anlatabilirse, bence bu şiirdir. Şair, toplumunun duygu ve düşüncelerini, kültürünü,  iyi analiz ederek şiirsel bir dille anlatabilen kişidir.

 

Siz aynı zamanda kültür bakanlığı tarafından verilen Halk şairliği ünvanlına sahipsiniz. Halk şairi kavramı nedir?

 

Evet, ben Kültür Bakanlığı tarafından tescil edilmiş halk şairiyim, “Zemheri Kışı” adlı eserimle bakanlığa müracaat ettim. Bizi sözlü bir mülakata çağırdılar. Ben halk edebiyatının koşma nazım biçiminde,  genellikle 11 ve 14 hece ölçülü, vatan bayrak, sevgi temalı, toplumsal şiirler yazıyorum. Ben serbest şiirler yazsam da,  halk şairi olduktan sonra şiirlerimde artık hece ölçüsü kullanırım.

 

Toplumunun kültürünü sonraki nesillere aktaran, ezberden şiir okuyabilen, kurallı, hece ölçülü şiir yazan kişiye halk şairi denir. Kültür Bakanlığı tarafından kayıt altına alındık. Bakanlık tarafından bizlere üzerinde “Halk Şairi” ibaresi bulunan kimlik kartı verildi.

 

Şiirlerinizin konusu, içeriği, teması genellikle nelerden oluşmaktadır?

 

Şirinlerimin teması; Genellikle vatan, millet ve bayrak sevgisi üzerine yazılmış şiirler, hayatın içinden alınmış şiirler, konusunu toplumun sorunlarından alan şiirler, aşk, özlem ve sevgi üzerine yazılmış şiirler, çocuk konulu şiirler olmak üzere belli başlı konularda toplamak mümkündür.

 

Sayın Kan, niçin yazıyorsunuz? Siz de Saik Faik gibi yazmasam deli olurdum diyebilir misiniz?

 

Ben böyle iddialı bir cümle kuramam ama romanımı yazarken; okuduklarımı, yaşadıklarımı, gözlemlediklerimi önce damıtıp bir süzgeçten geçirir, sonra içimde oluşan bu duygu ve düşünceleri yazıya dökerim. Yazmak fedakârlık isteyen büyük bir uğraştır aslında. Hayallerim, düşündüklerim, okuduklarım içimde demlenir. Gün gelir bu düşünceler dışarı çıkmak ister. İşte o zaman benim için artık üretme zamanıdır. Ben sadece içimde biriken bu tortuyu yazıya dökerek insanların beğenisine sunarım. Gerisi okuyuculara kalmış. Yazmak benim çocukluktan beri gerçekleştirmek istediğim büyük bir hayalimdi. Ben eserlerimle bu hayalimi gerçekleştirmiş oldum.

 

Nasıl yazarsınız hemen mi yoksa uzun bir sürede mi?

 

Duygu ve düşünceler önce zihnimde şekillenir. Ben ise zihnimde oluşan bu duygu ve düşünceleri sabırla ilmik ilmik dokuyarak eserimi meydana getiririm. Yolda yürürken, işte çalışırken aklıma gelenleri oracıkta hemen bir kâğıda not eder sonra bunları bilgisayarıma aktarırım. Birden çıkmaz hiçbir şey. Yazdığım eserin uzun bir hazırlık dönemi olur içimde. Yazacaklarım ana hatlarıyla zihnimde belirginleşir. Varacağım liman belli olur. Eserlerimi kolay yazmadım. Her birini bir yıl gibi bir sürede yazdım.

 

Yazdığınız ortam sizi etkiler mi? Yazılarınızı yazdığınız özel bir yer var mı? (Çalışma odası, v.b.)

 

Bu sorunuzun cevabını bir bakıma önceki soruda vermiş oldum. Yazılarımı yazdığım özel bir yerim yok. Bulunduğum ortam beni fazlasıyla etkiler. Bazen kırlarda dolaşırken gördüğüm bir gelincik tarlası, rengârenk açmış kır çiçekleri, dalgalarla oynaşan martılar, gül ağacının dalında feryat figan koparan bülbülü izlerim bir müddet. Yaradan'ın bahşettiği tabiatın bu müthiş güzelliği beni de içine çeker. Gördüklerimi hem zihnime kazırım hem de yanımda taşıdığım kâğıt kalemime not ederim. Sonra onları ilmik ilmik dokuduğum eserimin bir kenarına eklerim.

 

Eleştirmenlerle aranız nasıl? Onlardan önce siz kendinizi eleştirir misiniz?

 

Eserlerimi okuyan eleştirmenlerden bazen olumlu, bazen de olumsun eleştiriler alıyorum. Eserlerim, özellikle üniversite öğrencileri tarafından çok beğeniliyor. Gençler eserlerimde anlaşılır bir dil kullandığımı, konuları akıcı bir üslupla yazdığımı söylüyorlar. "Mor Tepenin Eteklerini" ilk eserim olmasına rağmen başarılı buluyorlar. Ben ise henüz yolun başında olduğumu ve ileride nice daha güzel ve başarılı eserler verebileceğimi düşünüyorum.

 

Öğrencilik Yıllarında aldığınız edebiyat derslerinin yazar kimliğinizin oluşmasında herhangi bir etkisi oldu mu?

 

Bizim zamanımızda, ortaokullarda "Türkçe" dersinin yanında, birde "Güzel Yazma ve Konuşma" dersi de vardı. Öğretmenimiz bu kırk dakikalık derslerde bize bir konu verir, o konuyu kompozisyon şeklinde yazmamızı isterdi. Benim yazdıklarımı çok kereler beğenir ve genellikle yazdıklarımı sınıfa okuturdu. Bu derslerin bana okumayı ve yazmayı sevdirdiğini düşünüyorum.

 

Yazdığınız romanlarda olayların gelişimi ve rotası kitabı yazmadan önce zihninizde belirli midir? Yoksa yazma sırasında mı belirginleşir.

 

Romanımın kurgusu, yazmaya başlamadan önce ana hatlarıyla zihnimde belirgindir. Rotası, varacağım liman bellidir. Ben ilmik ilmik işleyerek içerisini doldururum. Eserlerinizde kişiler ve olaylar tamamen kurgu mudur, yoksa gerçek hayattan esinlenmeler var mıdır? Eserlerimde olay kahramanları ve kişiler genellikle gerçek hayatta yaşayan, içimizden birileridir. Yerler ve mekânlar gözlem yaptığım mekânlardır. Anlattığım olaylar ise kurgudur. Burada; okuduklarım, yaşadıklarım, gözlemlediklerim, gerçek hayattan esinlendiklerim devreye girer. Onları harmanlayarak eserimi tamamlarım.

 

Eserlerinizin yeterince okunduğunu düşünüyor musunuz? Size eserleriniz hiç okunmuyor, hiç satılmıyor deseler yazmaya devam eder misiniz?

 

Eserlerimin Samsunda yeterince okunduğunu düşünüyorum. "Mor Tepenin Etekleri" romanımın birinci baskısı tükendiği için ikinci baskısı yapıldı. Samsunda ki kütüphanelerde eserlerimin olduğunu görmek bana mutluluk veriyor. Eserlerim hiç satmasa da yazmaya devam ederim.

 

Bundan sonra ki çalışmalarınız hakkında biraz bilgi verir misiniz?

 

Samsunda düzenlenecek olan imza günlerine ve söyleşilere katılmaya devam etmek. Derneğimiz adına düzenlediğim, "Şiir Programları ve Sanat Geceleri" düzenlemeye devam etmek. Üretebileceğim kadar çok eser üretmek. Bu eserlerimde, hayatın gerçeklerinden, unutulan kültürümüzden, gün geçtikçe daha da çok yozlaşan toplumumuzdan bahsetmek isterim.

 

Sayın Kan, bana bu değerli zamanınızı ayırdığınız için size teşekkür ederim.

 

Ben de bu güzel sohbet için size çok teşekkür ederim.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.