CÜPPELİ AHMET HOCA VE HURAFELERİ

GÜNDEM Haber Girişi : 27 Mayıs 2020 20:16
	CÜPPELİ AHMET HOCA VE HURAFELERİ
Cüppelinin hurafelerine her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Dinleyen bu adamlar nereye gidiyor smorusunu sormadan edemiyor.
CÜPPELİ AHMET HOCA VE HURAFELERİ

 
Cübbeli Ahmet Hoca lakabıyla bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, 27 Şubat 1965 tarihinde İstanbul Fatih’de doğmuştur. Aslen Giresun, Görele’lidir. 

Annesi Rabia Ünlü, Babası Yusuf Ünlü’dür. Hazinedaroğulları unvanı ile tanınan ataları, 18. asırda bugünkü Özbekistan sınırlarının içinde bulunan Buhara şehrinden göç etmişlerdir. İlk okulu Yavuz Selim İlkokulu'nda okuduktan sonra Fatih Koleji’nde orta öğrenime başladı. 7.sınıfta okuldan ayrılıp dışardan okudu. 

Okula gitmek yerine medrese'ye giden Cübbeli Ahmet, İsmailağa cemati'nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu tarafından eğitildi. Askerliğini de şeker hastası olduğu gerekçesiyle yapmayan Cübbeli Ahmet, 1997 yılında babasının işlerinin bozulmasından sonra risaleler yazarak dinden geçimini sağlamaya başladı. 


1999 depreminden sonra yaptığı konuşmada halkı; din, mezhep, inanç farklılığı konularında birbirine düşürecek provokatif sözler kullandığı için 2 yıl 7 ay 3 gün hapis cezasına çarptırıldı. 13 ay hapis yattı. 2011 yılında ise karagümrük operasyonunda yurt dışından kadın getirip fuhuş yaptığı için tutuklandı ve 7 Aralık 2012 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye oldu. 


Cübbeli Ahmet Hoca Hurafeleri 

Bir adam düşünün; şükrederek şirk koşan, uydurma hadisleri vahiy ilan eden, peygamberi putlaştıran, Allah'a iftira eden, mürit olmaya davet eden, aklı rafa kaldıran, laf cambazı, muharrif, çok tanrılı. İşte bu özelliklerin hepsini kendinden toplayan hurafeciler kralı cübbeli Ahmet'in hezeyanlarına cevap vermeye çalışacağız. Bölüm 1: Ölülere yalvarmak! İddia: Çıkmış oraya Aziz Bayındır dediği laflara bak, konuştuğu laflara bak. ‘’Ancak Allah yetişir, başkası yetişemez, ancak Allahtan isteyeceğiz’’ (diyor) Doktordan istiyorsun, manavdan istiyorsun, bakkaldan istiyorsun, hanımdan bile yardım istiyorsun, bir gözün kafan dönüyor hanım tut elimden, e sonra evliyadan isteyince gavur oluyorsun. 


Ne alakası var, yaratan ancak Allahtır, bunu böyle bilmek lazım. Şahı Nakşibend bir şey yaratamaz, Abdulkdir Geylani bir şey yaratamaz ama Allah onlara keramet vermiş. Abdulkadir geylani sözü, ‘’Mahmut efendi bana bunu okudu’’ diyor (bayındır) Doğru okudu, sen anlamadın ki. Ne diyor: ‘’Müridim dağda taşta, doğuda batıda nerede olursa ‘ya gavs yetiş’derse yetişirim’’ diyor. E Allah verdi bunu. İmamı rabbani’de var bu ‘’Bismillahirrahmanirrahim ya imamı rabbani’’ dediğin anda gelir. Kaç gece hacerul esvette sıkıştım, ben zaten zayıf adamın, kıracaklardı bir tarafımı, bir kaçkere parmağım da çıktı orada, şimdi çok yanaşmıyorum. Ama çok dara düşünce ‘’Bismillah ya imamı rabbani’’ dedim açıldı. E ben bunu denedim. Ne var şimdi bunda. Allahtan iste. Yav kardeşim, Allah diyor aracı edinin ''..Vebteğu ileyhil vesilete..'' (5:35) aracı koyun diyor. Benim Allah’a çok yüzüm yok ki, o aracının yüzü suyu hürmetine istiyorum. 


Ben imamı rabbani gibi, şahı nakşibend gibi hatırlı bir adam değilim ki, o zaman aracı koyarım ne var. Dünya işlerinizde aracı koymuyor musunuz?  Aracısız iş dönüyor mu ya, e aracılıkta bir günah yokki. Sevap da var, iyi bir şeye aracılık yaparsan fazilet var. ''Men yeşfe' şefaaten haseneten yekun lehu nasibun minha...'' (4:85) İyi bir aracılık yaparsan ondan sana da nasib var. Birisi birini isteyecek, gidemiyor, ‘’sen tanıyorsun bunları aramıza gir de ben felancanın kızını istiyorum’’ iyidir, aracılık iyidir. En iyi aracılık nikah meselesinde olur diyor. Birbirini evlendirmek meselelerinde araya girmek aracı olmak vesaire, aracılık islamda var. E bu zahiren de aracılık var batinen de aracılık var, ne farkı var birbirinden. Nasıl ki bir adama ‘’gel şu işimde araya gir’’ diyorsun burada da ‘’ey ebayubel ensari hazretleri, rabbimle arama seni koyuyorum, senin yüzü suyun hürmetine Allahtan istiyorum, sen bu işime aracı ol’’ ne var bunda? 

Bunu anlamayacak ne var? Bu Allahtan başka yaratan var demek mi haşa. Ama getiriyor konuyu Allahtan başka istenecek yok, yav sen niye böyle diyorsun. Allahtan başka istenecek yok dediğin vakit doktora gitme, şunu yapma bunu yapma. Yok onlar başka. Doktorun yaratma şeyi yok ki, o da sebeb bu da sebeb. Nasıl ki eczaneden ilaç alacaksın, nasıl doktora gideceksin, Allah hikmetini böyle yaptı, sebebleri böyle var etti, burada da sebebler yarattı, sebeblere sarılacaksın. Yok ben efendim aracı maracı tanımıyorum, bu kadar bak kablolar var, şu ışık gelmesi için, şu hoparlore ses gelmesi için arada bu kadar kablolar var, aracılar var. Cereyan buraya nereden nereden ta geriden geliyor, ne var arkasında trafo mu diyorsunuz?  Yok ben efendim kabloya fişe bağlanmam, ben direk ana trafoya bağlanacağım, patlatırsın, patlatırsın kardeşim, bum gider, dumanın çıkar, ana trafoya bağlanacakmış. ‘’Ben Allah’a direk bağlanıyorum’’ (diyorlar) Peygamberi devreden çıkar, evliyayı devreden çıkar, müçtehidleri devreden çıkar direk Allah’a bağlan. Ne Allahı şeytana bağlanırsın. Direk Allah’a bağlanıyorum diyen şeytana bağlanır. [Cübbeli Ahmet, 9 ocak 2011, Şifa-i şerif sohbeti] Cevabı şerif:  Aracı tanrılar edinmek için kırk takla atanlar, onlarca ayeti yok saymaktadır. 

En basitinden ‘’Sadece sana kulluk ederiz ve Sadece sana istiane ederiz’’(1:5) ayeti bile başkasına istiane edilmeyeceğini, aksi halde başkasına kulluk edilmiş olacağını bildiriyor. Her namazda bunu okuyanların namazdan sonra ‘’benim Allahtan istemeye yüzüm yok’’ diyerek ölülere yalvarması nasıl bir akıl tutulmasıdır. Madem ki Allah’tan istemeye yüzünüz yok, öyleyse namaz da kılmayın çünkü namazda sürekli Allahtan istiyorsunuz, namazda Fatiha okurken ‘’sadece senden istiane/yardım isteriz’’ diyorsunuz. Bu ayeti okumadan mı geçiyorsunuz? Otururken de ‘’Rabbenağfirli..’’ ayetini okurken ‘’rabbim beni bağışla’’ diyerek direk Allahtan istiyorsunuz. Madem ki Allahtan istemeye yüzünüz yok, öyleyse namazı terk etmelisiniz. Bu apaçık bir çelişkidir ki şirkte mantık olmaz. Put zihniyeti şöyle işler: Önce Allah’ı en yükseğe koyarsınız ve ulaşılmaz yaparsınız. En alta da kendinizi koyarsınız. Ortada kalan boşluğu da aracı tanrılarla doldurursunuz. Tarih boyunca insanlar bu şekilde şirke düşmüşlerdir.Aracılar edinerek en yüksekte olan ilaha ulaşmaya çalışmışlardır. 

Aynı zihniyet günümüzde tasavvufçular tarafından şiddetle savunulmakta, kendilerini uyaranlara da türlü bahaneler sunmaktadırlar. Doktor örneği verip dünyevi aracılıkla bağ kurmaya çalışırlar, yaratma özelliği vermedikçe isteyebilirsin derler. Halbuki Allah sadece yaratan özelliği olan bir ilah değildir, yöneten ve idare eden, her şeyi işitip bilen özelliğine de sahiptir. ''El Habir: haberdar, her şeyden haberi olan,  her şeyin iç yüzünü bilen'' ismi şerifi sebebiyle ''..O'nun bilgisi dışında hiçbir yaprak düşmez..'' (6:59) Yani ne yaparsanız yapın ilk önce Allah'ın haberi oluyor, ölüler işitmiyor. ''Ölülerle diriler bir değildir. Şüphesiz Allah dilediğine işittirir sen ise kabirlerdeki kişilere işittiremezsin.'' [35/Fatır Suresi 22] ayetinde insanların ölülere birşey duyurmasının mümkün olmadığı açıklanır. Siz bir ölüye tapınca Allah size buğz eder. Evet, ölüye yalvarmak ona tapınmaktır, nitekim bir ayette dua’nın ibadet olduğu bildirilir. ''Ve rabbiniz dedi ki: Bana yalvarın ki size icabet edeyim. Şüphesiz ki bana ibadet etmekten kibirlenenler aşağılanmış olarak cehenneme dahil olacaklar.'' [Mu'min Suresi 60] Demek ki Allah’a yalvarmak ona ibadet etmektir. Aynı şekilde ölülere yalvarmak da ölüye ibadet etmektir. İlgili ayet şöyledir: ’’ Allahtan başkasına yalvarandan daha sapkın kimdir? Kıyamet gününe kadar ona kimse icabet etmez. Onlar da bunların duasından habersizdir. İnsanlar haşrolunduğu zaman onlara düşman oldular ve onların ibadetini inkar ettiler. [46/Ahkâf Suresi 5-6] ayeti ölülere yalvaranların sapıklık içinde olduğunu ve kıyamet gününde hüsrana uğrayacağını haber verir. ‘’onların ibadetini inkar ettiler’’ cümlesi de ölülere yalvarmanın ona ibadet etmek olduğunu haber veriyor. Diğer bir ayette ise ‘’ Şüphesiz Allahtan başka yalvardığınız kimseler sizin gibi kullardır. Eğer doğru sözlüyseniz onları çağırın da böylece icabet etsinler size.’’ [7-Araf 194] buyrularak bizim gibi kul olanlara yalvarmanın beyhude olduğu açıklanır. Zaten Mekkeli müşriklerin kabahati de evliya dedikleri adamlara yalvarmak ve şefaat dilenmekti. Mekkeli müşriklerin Lat putu, hacılara su dağıtan bir insandı, Uzza putu ise Musa ile birlikte ahid sandığını taşırken ölen bir insandı. Menat da bunun gibi bir evliya olabilir. Diğer putlar ise melekleri temsil eden taşlardı, melekleri Allahın kızları ilan etmişler, cinleri de Allahın akrabası ilan etmişlerdi. Dini kavramları tahrif ederek İbrahimin dinini bozmuşlardı. İşte günümüzde evliyayı aracı edinme şirki devam etmektedir. Bir ayette ‘’Dikkat edin! Katışıksız din Allah’ındır. Onun aşağısından evliya edinen kimseler ‘’Onlara tapıyoruz ki bizi Allah’a sunarak yaklaştırsınlar’’ (derler) Şüphesiz Allah, onların ihtilaf içinde oldukları konuda hükmünü verecektir. Şüphesiz Allah o yalancı ve nankör kişileri hidayete erdirmez.'' [39- Zumer Suresi 3] diyerek evliya edinen kişilere yalancı ve nankör denmiştir, halbuki kendilerini dindar sanmaktalar. Tam da günümüzdeki durumu anlatan bir ayet. Allahın aşağından evliya edinenler, yani en üste Allah’ı koymuşlar, en alta da kendilerini koymuşlar, ortaya ise evliya koyarak Allah’a yaklaşmaya çalışmışlar. Tasavvuf itikadıyla birebir uyumlu. Elimizde Kuranı kerim olmasına rağmen Allah’a yakın evliyalar edinme şirki halen devam etmektedir. Bir ayette ‘’Deki: Sadece rabbime yalvarırım, ona hiç kimseyi ortak etmem’’ [72- Cin suresi 20] buyurulmuştur, rabbimiz kim ise ona yalvarmamız gerektiği açıklanmıştır. Dinimizi Kurandan öğrenirsek ölülere yalvarmanın apaçık şirk olduğunu görürüz. Ama tasavvuf kitaplarından öğrenirsek ‘’Mektubatta geçiyor’’ diyerek sanki Kuranda geçiyormuş gibi başka kutsallar ediniriz. Allah’a yaklaşmaya vesile arayın ayeti ise vesilenin ne olduğunu devamında açıklar: ‘’Ey iman sahipleri! Allahtan sakının ve ona vesile arayın, onun yolunda mücadele edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.’’ [5- Maide Suresi 35] Allah’a vesile aramak, Allah’a yaklaştıran Salih ameller işlemektir, onun yolunda cihad etmektir. Kesinlikle bir ölüye yalvarmak değildir.Vesile kelimesini aracılık olarak değiştirmek ve ayetin başını okuyup devamını gizlemek, tasavvufçuların ayetleri nasıl tahrif ettiğini gösteriyor. Bu durumu eleştiren ayet şöyledir: ‘’Onlardan bir takımı dillerini kitapla büker-çarpıtırlar. Onu kitaptan sanmanız için, halbuki kitaptan değildir. ‘’O Allah katından’’ derler. Halbuki Allah katından değildir. Bile bile Allah üzerine yalan söylüyorlar.’’ [3- Ali imran 78] Hafız oldukları halde ayetteki kelimeye başka anlam veriyorlar ve devamını gizliyorlar yani dillerini kitapla bükerek konuları çarpıtıyorlar. Demek ki her devirde böyle hokkabazlar olacak ki 1440 yıl sonra bile ayetler nokta atışıyla cevap veriyor. Bu zihniyet sadece evliya dedikleri ilahlara kulluk etmekle yetinmez, peygamberi de ilah edinirler. Örneğin; ‘’Amellerimiz peygambere arz ediliyor, peygamber mevlidi nebi gecesine şahit oluyor, salavatları işitiyor, peygamber aracımızdır, yetiş ya resulullah’’ diyerek ümmetin aklıyla dalga geçerler. 2015 mevlidi nebi gecesinde şöyle konuşmuştu: İddia: Siz; Mustafa İslamoğlu, Abdulziz Bayındır, Mehmet Okuyan vesaire bu kafada olan (kişilere uymayın) Artık vahabi desen vahabi değil, mutezile desen mutezile değil, şii desen şii değil, belli bir kimlik de veremiyorum. Bu adamların görüşüne göre Resulullah sallallahu aleyhi vesellem öldü, bitti, gitti, yitti, bir şeyden haberi yok, haşa ve kella. Bunların bir şeyden haberi yok. Bütün alimler, veliler diyorlar ki: Kainatın efendisi diridir, işitiyor ve görüyor. Bu mecliste olanlara da şahittir… Şu anda bizim amellerimiz ona arz ediliyor, bu gece buraya kim geldi, öbür camilere kim gitti mevlidi şerifi ihya için, kainatın efendisini sevdiği için, cemaate gitti, zikretti, salavat getirdi, hepsine şahit… Salatu selamlarımız sana ulaşıyor, sen bizim isimlerimizle biliyorsun, sen bizim salatlarımızı duyuyorsun, çok perişan haldeyiz, ehli sünnet zelil vaziyetteyiz, sen bizim yardımımıza yetiş ya resulullah, suriyeye yetiş ya resulullah, ırağa yetiş ya resulullah, irandaki ehli sünnete yetiş ya resulullah… Ehli sünneti aziz eyle, tut elimizden yetiş ya resulullah.… Allah Teala seni bize aracı kıldı,  seni bize vesile yaptı, Allahımızla aracımız ol, vatanımıza İslam vatanlarına yetiş ya resulullah, böldürme yetiş ya resulullah, bu İslam yurtlarında ezanları susturma yetiş ya resulullah, bu mübarek gecede rahmetinle yetiş bize ya resulullah.  (22.12.2015 -  https://youtu.be/gqmVBjn9_-o?t=170) Cevabı şerif: Peygamberimizin ümmetinden habersiz olduğunu bizzat Kuranı kerim söylemektedir. İslamoğlu, Bayındır, Okuyan gibi hocaların kendi reyi değildir. Resullerin ümmetinden gafil olduğunu bildiren ayette, kabir ehline dünya hayatının gayb olduğu bildirilir.  ‘’O gün Allah resulleri toplayıp şöyle diyecek: ‘’size ne cavap verdiler’’ (Resuller de) ‘’bizim bilgimiz yok, şüphesiz sen, gaybleri bilen sensin.’’ dediler. [5/Maide 109] ayetinde bahsedilen gaybler, dünya ahvalinden habersiz olmaktır çünkü arada berzah/engel vardır. Gayb bununla da sınırlı değildir, bizim için şunlar da gayb/bilinmez/gizli konulardır: Geçmiş, gelecek, cennet nimetleri, meleklerin etkileyici görüntüsü, cinlerin boyutu, uzayın derinlikleri, duvarın arkası, yerin altı, insanların kalbinde gizledikleri bizim için gayb demektir. Allah ise her şeyi bilen, her şeye şahit olandır. Maide 109 ayette bahsedilen Resuller, Kuranda ismi zikredilen veya zikredilmeyen peygamberlerdir. İsa peygamber de sorgulanırken ‘’Beni Allahın oğlu ilan ettiklerini bilmiyordum, bana yalvaranlardan haberim yok’’ anlamında savunma yapacaktır. Hatta Kuranla uyumlu bir hadiste peygamberimiz, ümmetinin durumundan habersiz olacağını söylemiş ve İsa’nın yapacağı konuşmayı okumuştur. Hadis: ..Kıyamet günü sahabilerimden bir takım insanlar sağ taraflarından ve sol taraflarından yakalanırlar da ben ''onlar benim sahabelerim (bırakın onları)'' derim. Bana ''sen onlardan ayrıldığından beri onlar ökçeleri üzerinde geri dönmekte devam etmiş mürtedlerdir'' denilir. Ben de Allahın salih kulu meryem oğlu isa'nın dediği gibi derim: ‘’..Bana emrettiğinden başkasını onlara söylemedim. Benim de rabbim sizin de rabbiniz olan Allah’a kul olun (dedim). İçlerinde kaldığım müddetçe üzerlerinde tanıktım ama beni vefat ettirdiğin zaman onları gözetleyen sen oldun. Sen her şeye şahit olansın. Eğer onlara azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen üstün olan ve hikmetli hüküm verensin.’’ (Maide 117-118) [Buhari: 60/Kitabul Enbiya, Bab 50, No 117,  Cilt 7, Sayfa 3262, Ötüken Neşriyat, 1987 İstanbul] Buhari’de geçen hadiste peygamberimiz ayet okuyarak ümmetin ahvalinden habersiz olacağını söylüyor. Her fırsatta Buhari’yi kutsal kitap ilan eden Cübbeli’nin bu hadisi görmezden gelmesi, işine gelmeyen hadisleri gizlediğini gösteriyor. Birisi çıkıp bu hadisi gösterse hadis inkarcısı olacak demek ki. Kuran’a uygun hadisleri gizleyen, Kuran’a zıt hadisleri anlatan bu hurafeciler varken başka şeytana gerek kalmıyor, sağdan yanaşarak ümmeti uyutuyorlar. 2015 Mevlidi nebi gecesinde binlerce kişi peygambere yalvarıp Amin dedi, böylece Hristiyanlar gibi peygambere kulluk ettiler. Halbuki insanlar bu şekilde sapıtmasın diye şu ayet inmişti: ‘’Deki: Ben sadece sizin gibi beşerim, bana sizin ilahınızın tek ilah olduğu vahyediliyor. Öyleyse ona yönelin ve ona istiğfar edin. Vay haline ortak koşanların.’’[41/Fussilet Suresi 6] Peygamberimiz ‘’Allah’a yönelin’’ diyerek kendisinin ilah olmadığına dikkat çekiyor ve ‘’vay haline ortak koşanların’’ diyerek başkasına yalvaranlara müşrik diyor. Tasavvufçular ise peygambere yalvarıyor. Yani bir parmağın işaret ettiği yere değilde parmağa takılı kalıyorlar.

BU NASIL CEHALET!?

Bakire ölen kadınlar ahirette şehitlere ikram edilecek diyor.

ARAŞTIRIN ÖĞRENİN. DUYGUSALA BAĞLAMAYIN. GÖZLERİNİ VE KALBİNİZİ AÇIN. GÜLÜ YARATANA DÖNÜN. BAHÇEVANA DEĞİL

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.