AK PARTİ HALA MUHAFAZAKÂR VE DEMOKRAT MI?

AK PARTİ HALA MUHAFAZAKÂR VE DEMOKRAT MI?

Ak Parti hala muhafazakar ve demokrat mı Veya ne kadar muhafazakar ne kadar demokrat? 

AK Parti kurulduğundan bugüne muhafazakâr demokrat bir parti olma kimliğini sürdürdüğünü söylüyor.

Doğrudur.

Kurulduğunda öyleydi.

Ancak dün ile bugün arasındaki farkı da gözden kaçırmamak gerekir.

İlk dönemlerinde partiyle alay edip ona ömür biçenler kehanetlerinin tutmadığını görünce partinin içine sızıp yönetimlerde yer almaya başladılar.

Hatta tepe noktalarına kadar geldiler.

Özellikle il yönetimlerinde oluyor bunlar.

Tıpkı devşirmeler gibi.

Muhafazakârlık mı bu kelimeden ürker bunlar.

Hatta doğru dürüst manasını bile bilmezler.

Bunların istedikleri sağ ile solun karışımı anlayacağınız kırma bir parti.

Böyle partiler hükümet olabiliyorlar fakat sahnede uzun süre kalamıyorlar.

Belki AK Parti merkezde muhafazakâr demokrat yapısını korumaya çalışıyor.

İlk dönemlerde vitrin maksadıyla yer verdiği isimlerin birçoğu bugün yok.

Onların yerini daha farklı isimler almış durumda.

Fakat bazıları geldikleri yerde unutulmuş, adeta müzelik olmuş görünüyorlar.

Bunlar ciddi anlamda öne çıkan kan uyuşmazlıklarını makam uğruna görmezden geliyorlar.

Gelelim taşra teşkilatlarına.

Bırakın kuruluşunda yer almayı düşünce tavır tutum ve gayretleriyle böyle bir partinin kurulmasına engel olmaya kalkışanlar şimdi partinin temelinde yer alanları safdışı bıraktılar.

Bu öncü kadrolar artık il teşkilatlarında yoklar.

Bırakın yönetimde yer almayı çay içmeye bile gelmiyorlar, gelemiyorlar.

Açık söylemek gerekirse dışlanmışlık hissiyatı taşıyorlar.

Haksız da değiller.

Biraz üflenirse kendilerini haklı gösteren onlarca hakikat bulabilirsiniz.

Daha düne kadar onların düşüncelerini şiddetle eleştiren bir bakıma siz de kimsiniz diyebilme cüretini gösterenler şimdi yönetimlerin belkemiğini oluşturan kadrolarda yer almış bulunuyorlar.

Biz büyük partiyiz, büyük denizin içinde hepsi bulunur bunu önleyemezsiniz deniz kendi içindekileri zamanla temizler diyerek savunmaya geçebilirsiniz.

Hayır hayır bu savunma gerçekçi görünmüyor.

Hatta tam bu noktada kendi kendini çürütüyor.

Deniz içindekileri temizler, kendisiyle uyuşmayanları kıyıya atar fakat iyilerden kimse kalmamışsa o zaman yalnız başına kalır.

Bu anlamda deniz kocaman bir sudur.

Oysa deniz içindeki yaşattığı varlıklarla denizdir.

Kitabın ortasından konuşacak olursak, iktidarın ilk dönemlerinde saldırıya geçercesine mal bulmuş mağribi gibi parti binalarına koşanların önemli bölümü makam peşinde olanlardı.

Şimdi gidin bakın onlardan bir tane bile bulamazsınız.

Sorsanız hepside kendi hünerleriyle çıtayı yükseltmişlerdir.

Sonra tüccar mantığı devreye girdi.

Doğrusu böyle bir anlayış hâkim oldu.

Yönetme ve yürütme bunların eline geçti.

Fikrin mimarları değil, paranın mimarları öne geçmiş oldu.

Ne yazık ki Mimar Sinanlar eserlerine artık dışarıdan bakmak zorunda kaldı.

İşte bu noktada;

Yüce dağbaşına yağan kar idim
Yağdı yağmur güneş vurdu eridim
Evvel yârin sevdiği de ben idim
Şimdi uzaklardan bakan ben oldum
” türküsünü isteyen türkü isteyen ağıt gibi okuyabilir.

Ebu Müslim el-Horasani:

"Onlar; dostlarının zararından emin oldukları için dostlarını yönetimden uzak tuttular. Düşmanlarının zararından korunmak ve kazanmak için onları yakınlarına aldılar. Yanlarına aldıkları düşmanları dost olmadığı gibi, uzakta tuttukları dostları da düşman oldu. Böylece herkes düşman safında birleşince, yıkılmaları mukadder oldu" Der.

Umarım bunların farkına varılırda bu yönde seyreden gidişat değişir.

Usta, ustalık döneminde partide siyaseti ticaretin önünde tutabilecek ve yaptığı işe "Bu benim davam" diyebileceklerle yol alma hususunda hassas olmalı.

Pirincin içindeki beyaz taşı görebilecek kadar keskin gözle bakmalı.

Usta artık etrafında sadakat gösterisi yapıp,  ancak seçildikleri illerde  mirasyedilere taş çıkartan suni kişilerin farkına varmalı.

Daha önemlisi asıl mimarlar fotoğrafın dışında kalsalar bile bir gün döneriz özlemiyle eserden uzaklaşmamalı ve hep gözetim altında tutmayı bilmelidirler.

Zira “sel ve kum” hikâyesi dünden bugüne hep aynı anlatılmaktadır.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.