DÜŞÜNÜRLERE GÖRE MODERN YURTTAŞLIK
Hannah Arendt’e göre Modern yurttaşlık.
Arendt modern yurttaşlığı ölümden sonra arkamızda bıraktığımız bu dünya için güzel şeyler ve iyi bir gelecek için uyumsal bir dünya olgusunu pekiştirmek olduğunu, bunun için de iyi bir yurttaş olmak gerektiğini savunmaktadır. Hannah Arendt için iyi bir dünya bırakmak iyi bir yurttaş olmaktan daha önemlidir. Bu bizim dünyaya karşı olan sorumluluğumuzdur diyerek politik teorilerde toplum ve topluluk olma sorumluluğunu ana merkezi haline getirdiği bir yurttaşlık etiğidir. Bu teoriyi ortaya koyarken kötülüğün kaynaklarını araştırması sonucu ve bu araştırma aşamasında modern toplumun getirdiği sorumlulukları düşündüğü dönemlerde elde ettiği bir teoridir.
Chantal Mouffie göre modern toplumun günümüze hükmedecek nitelikte olması gerektiğini, siyasal yaşamda aranması gereken en büyük etmen olduğunu ve bu yaklaşımın toplumun çoğunluğuna sahip olması gerektiğini, uyum içinde de devam etmesi gerektiğini vurgular. Bu durum özellikle liberal demokrasinin temelini oluşturur. Mouffie ye göre çoğulculuk olmalı ama herkesin tek bir model oluşturması doğru olmadığını, aksine anlayış içinde demokratik bir toplum ekseninde çatışan değerlere demokratik bir zemin hazırlayarak demokrasi ve modern toplumun doğasını ancak bu şekilde bir düzene girmiş olduğunu savunur.
Benjamin Barber’e göre güçlü bir demokrasi yokluğunun olduğu zeminlerde katılımcı tarzdaki topluluğun çatışmasından, sürekli kendi yasalarını öngörenlere karşı ve bunlara bağımlı hale gelen yurttaşları özgür yurttaşlara dönüştürmek suretiyle ve kendi bireysel çıkarları da kamuya yani kamunun ve çoğulun isteği olarak kabul edilmesini ve çözümünü bulan bir çözümleyici ister. Modern yurttaşlığın ve toplumun temellerini bunların oluşturduğunu söyler.
Jean Jacques Rousseau’ya göre Halk sayısı artım gösterdikçe yönetenlerin sayısı azalmalıdır. Rousseau Demokrasi, Aristokrasi ve Monarşi yi benimsemiştir. Yöneticiyi demokrasi deki yönetim halkın kendisidir. Monarşi sisteminin yönetimi tek bir kişiye aittir. Aristokrasi ise küçük bir azınlık tarafından yöneltilen yönetim sistemini oluşturur. Rousseau’ya göre özgürlük olmadan devlet olmayacağı, devletin iktidara ait olmadığını ve sahibinin halk olduğunu savunur. Ulus-devlet anlayışını savunur.