Millî Mücadele Döneminde Türk Kadınının Destansı Direnişi

Millî Mücadele Döneminde Türk Kadınının Destansı Direnişi

AHMET SEVEN

Barışın güvercini, savaşın kartalı... Bu tanımlama, Türk milletinin en zorlu sınavlarından biri olan Millî Mücadele döneminde, omuzlarına düşen görevi layıkıyla yerine getiren kahraman kadınlarımıza ne kadar da yakışıyor. Onlar, yalnızca cephe gerisinde sessizce bekleyen figürler değildi; aksine, cephede dahi aktif olarak muharip görevler üstlenerek adeta bir destan yazdılar.

Kocaları ve oğulları vatan savunması için cephede savaşırken, onlar da bilinçli bir şekilde, farklı faaliyetlerle Millî Mücadele'ye aktif ve doğrudan katıldılar. Her biri, vatan toprağının savunulması uğruna korkusuzca, kanının son damlasına kadar düşmana karşı çarpıştı. Savaşlardan zaferle çıkmamızda kritik bir rol oynayan bu kadınlarımız, şüphesiz bugünkü modern Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atılmasında çok büyük bir katkı sağladılar.

Cephe Gerisinin Görünmez Kahramanları ve "Vuruşarak Ölmek İstiyoruz" Şiarı

Millî Mücadele yıllarında, cephelerdeki erkeklerin mücadelesi kadar, cephe gerisindeki kadınlarımızın yaşam mücadelesi de bir o kadar acımasızdı. Çoğu zaman bir kuru ekmeğe muhtaç hale gelen, öz yurtlarında kıtlığa mahkûm olan bu kadınlar, adeta mal derdini unutmuş, can derdine düşmüşlerdi. Hayvanlarını otlatmaya dahi götüremedikleri için ahırlarda telef olan hayvanlar, o zor günlerin acı birer simgesiydi. Ama asla pes etmediler. Kıtlık zamanlarında dahi köşede bucakta buldukları mısır somaklarını öğütüp ekmek yaparak hayata tutunmaya çalıştılar.

Evlerinde ışık dahi yakamayan, hatta bebelerine verecek bir damla süt bulamayan bu kahraman anneler, tüm bu zorluklara rağmen cephede savaşan askerlere yardım etmenin yollarını aramaktan vazgeçmediler. Onların bu sarsılmaz direnci ve azmi, sadece kendi aileleri için değil, tüm vatanın kurtuluşu için sergilenen büyük bir fedakarlığın göstergesiydi.

 

Yaşadıkları tüm olumsuzluklar ve imkânsızlıklar karşısında asla ümitsizliğe kapılmadılar. Ruhlarında yankılanan ortak bir yemin vardı: "Maksadımız düşman karşısında ağlaşarak ölmek değil, vuruşarak ve çarpışarak ölmektir!" Bu kararlılıkla, Anadolu'nun şehir ve kasabalarında, kucaklarında bebeleri olduğu halde dahi, "Bizi de askere alın" diyerek askerlik şubelerinin önünde uzun kuyruklar oluşturdular. Görevlilerin "Sizin bebeniz var, gidin bebelerinize bakın" sözlerine karşı verdikleri cevaplar ise, onların vatan sevgisinin ve gözü pek cesaretinin en çarpıcı kanıtıydı: "Kucağımızdaki bebelerimizi sırtımıza alırız. Böylece ellerimiz boş kalır. Silah da tutarız, cephane de taşırız. Yeter ki bize görev verin…" Bu sözler, Millî Mücadele ruhunun kadınlardaki yansımasını en güçlü biçimde ortaya koymaktadır.

 

Cepheden Cepheye Kadın Emeği ve Örgütlü Direniş

Vatanın her köşesinde farklı roller üstlenen bu kahraman kadınlar, kimi doğrudan cephede savaşmak için yollara düştü, kimi köylerini ve yurtlarını savunmaya başladı, kimi de hayvanlarının ve kağnılarının sırtında hayati öneme sahip cephaneleri taşıdı. Onlar için geride kalmaktansa, gözleri arkada kalmadan ileriye bakıp cephelerde kahramanca savaşmayı tercih etmek bir onur meselesiydi. Cephelere silah, cephane, malzeme, yiyecek ve giyecek taşıyarak askerlerin hayatta kalmasına doğrudan katkı sağladılar. Yaralı askerlerimizin yaralarını sararak, onlara sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhani bir destek ve umut oldular.

Bireysel kahramanlıklarla yetinmeyen Türk kadını, vatanın kurtarılmasına hizmet etmek maksadıyla örgütlü bir yapıya kavuşarak kadın cemiyetleri kurdu. Bu cemiyetlerin en önemlilerinden biri, 5 Kasım 1919'da Sivas'ta kurulan Anadolu Kadınları Müdafaayı Vatan Cemiyeti'dir. Sivas Valisi Reis Paşa'nın eşi Melek Hanım ve arkadaşlarının öncülüğünde kurulan bu cemiyet, tüm İslâm kadınlarının doğal üyesi olduğu kabul edilerek kapsamlı bir yapıya kavuştu.

 

Kısa sürede Amasya, Kayseri, Niğde, Erzincan, Burdur, Pınarhisar, Konya, Denizli, Kastamonu ve Kangal gibi birçok ilimizde şubeler açıldı. İşgallere karşı uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla çeşitli devletlerin yetkililerine telgraflar gönderildi. Mustafa Kemal Atatürk'ün de desteklediği bu cemiyet, TBMM'nin açılışına gösterdiği ilgi ve yurtsever hisler için bizzat Atatürk tarafından teşekkür edildi. Ayrıca, Maraş ve İzmir'deki mücahitlere ve felaketzedelere verilmek üzere para yardımı kampanyaları düzenleyerek maddi destek de sağladılar. Bu cemiyetler, kadınların sadece cephe gerisinde değil, aynı zamanda siyasi ve sosyal alanda da aktif rol almasının en somut göstergesidir.

 

Unutulmaz İsimler: Şehit ve Gazi Kadınlarımız

Millî Mücadele'de doğu, batı ve güney cephelerinde ve cephe gerisinde görev alan kadınlarımızın sayısı azımsanmayacak kadar fazladır. Millî Savunma Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırmaya göre; Millî Mücadele'ye katılarak düşmanla mücadele eden kadınlarımız arasında 62 şehit kadınımız tespit edilmiştir. Çankırılı Yusuf kızı Emine, Amasyalı Adil kızı Zeynep, Erzincanlı Osman kızı Emine, Adanalı Ayşe ve Gaziantepli Güldane gibi isimler, arşiv belgelerinden tespit edilebilen birkaç şehit kadınımızın ismidir. Bu kadınlarımızın bir kısmı top mermisiyle, bir kısmı evinde kurşunlanarak şehit edildi veya yaralı olarak hastaneye getirilip orada vefat etti.

Kurtuluş Savaşı'nda özellikle Ermenilere ve Fransızlara karşı gösterdikleri mücadele ile ayrı bir öneme sahip olan Gaziantep ve Kahramanmaraş'ta ise 164 gazi Türk kadını tespit edilmiştir. Bu şehit ve gazi kadınlarımızın isimleri ve hikayeleri, Türk tarihinde altın harflerle yazılı, gelecek nesillere aktarılması gereken birer miras niteliğindedir. Onların cesareti, fedakarlığı ve vatan sevgisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin varoluşunda kadınların oynadığı belirleyici rolü gözler önüne sermektedir.

Bugün, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı, işte bu isimsiz kahramanların, o barışın güvercini ruhlu ancak gerektiğinde savaşın kartalı kesilen kadınlarımızın direnişine, fedakârlığına ve eşsiz katkılarına borçludur. Onların anısına saygı ve şükranla…

Ahmet SEVEN


31.07.2025 12:34:25