• İHSANBAŞKAN

Yaşar Doğu'yu Oğlu anlattı

RÖPORTAJ Haber Girişi : 27 Ocak 2013 16:48
Yaşar Doğu'yu Oğlu anlattı
Bir baba gittiğinde kocaman bir yangın çıkar geride kalan o minicik yüreklerde. Hele o gidiş zamansız ise, son bir sarılmaya son bir çift söze bile fırsat olmamış ise, baba ile birlikte can gider, kan gider ve daha neler neler...

Bir baba gittiğinde kocaman bir yangın çıkar geride kalan o minicik yüreklerde. Hele o gidiş zamansız ise, son bir sarılmaya son bir çift söze bile fırsat olmamış ise, baba ile birlikte can gider, kan gider ve daha neler neler...

Kocaman bir yangın çıkar geride bırakılan evladların yüreğinde. Söndürmeye yetmeyen gözyaşları yıllar yıllar geçse bile geride bir iz bırakır. Buğulu gözler. Tıpkı Adını tarihe Türk Tankı olarak yazdıran efsane güreşçimiz Yaşar Doğu'nun oğlu Prof. Dr. Gazanfer Doğu'nun gözleri gibi.

İşte o buğulu gözlerin söze gelişidir bu röportaj. Babasını anlatırken duygularına hakim olamayan küçük bir çocuk gibi gözleri dolmakta olan Prof. Dr. Gazanfer Doğu'nun TRT için Ahmet Seven ile yaptığı bu röportajı KADEF olarak sizler için yazdık.

Ropörtajda ilk önce babası Yaşar Doğu'nun ailesinin üzerinde bıraktığı etkiyi anlatıyor Gazenfer Doğu. Babam diyor, öyle kolay kolay anlatılacak türden bir insan değildi. Öyle inançlı bir yaşayış içerisindeydi ki kötülüğe hiçbir zaman boyun eğmez, bunları gidermek için gerekirse savaşırdı. Yalnız emeğine güvenir, açık yürekli olmayı, mertliği bizlere tavsiye ederdi. Ufacık çocuk olmamıza rağmen bizimle öyle bir ilişki kurardı ki, babam evde bulunduğu zamanlar biz sokağa çıkıp oynamak istemezdik. Evde onunla boğuşur, dizinin dibinden ayrılmazdık. Dünya onu kuvveti ile biz ise şefkatiyle tanıyorduk.

Babam kamplarda her gece sporcuların odalarına gidip sütlerini içirip üstlerini örtecek kadar yufka yürekliydi. Küçükleri sevdiği kadar büyükleri de çok severdi. Mahallemizin camisinden sabah namazı çıkan büyüklerin yaşlıların geldikleri ilk uğrak yeri bizim evin altındaki kahveydi. Babam eliyle onlara tereyağlı ekmek hazırlar aşağı götürürdü. Hatta ekmeğin üstüne önce tereyağı sonra gül reçeli sürer ve onu yaşlılara eliyle ikram ederdi. Büyüklere karşı çok çok ayrı bir saygısı vardı ve büyüklerle oturmayı seviyordu.

Böylesi insan sevgisi olan babam ile bir bütünün parçası gibiydik. Evde bulunduğu kısa günler bizim için bayram günleri kadar güzeldi. O şekilde bir heyecan yaşardık. Babalığı çok özeldi. Bize öyle bir tatlı aile sıcaklığı sağlıyordu ki, bunun hiçbir maddiyat ile sağlanamayacağını yaşadıkça anladık. O bize sevgi denizinde yüzmeyi öğretti. Bizde ondan öğrendiklerimiz ile kendi çocuklarımıza benzer sıcaklığı yaşatmaya çalışıyoruz. 

Burada söze giriyor Ahmet Seven, "Babanızın eli de açıkmış. Nİce güreşçiler Ankara'ya geldiği zaman onları Çicek Lokantası'na götürürmüş. Bir ara köfteciliğe soyunmuş ancak misafirlere olan ikramın satışın önüne geçmesi sonucunda kısa sürede iflas etmiş. Güreşe yaptığı katkılardan dolayı dönemin Başbakanı ona Varlık Mahallesi'nde 10 ev hediye etmiş o da tüm evleri sporcularına vermiş, kendisine bir tane bile ayırmamış. Yaşar Doğu'yu biraz da bu yönüyle anlatabilir miyiz?"


 

Duygulu gözlerle devam etti Prof. Dr. Gazanfer Doğu babasını anlatmaya, "Oğlu olmaktan hayatımın her anında gurur duyduğum Yaşar Doğu, ailesinden daha çok evladım dediği güreşçilerine vakit ayırırdı. Ben bundan dolayı şikayetçi değilim . Onun hayat anlayışıydı millet sevgisi. Bu milletin başını göğe yükseltecek bir nesil yetiştirmek kendisinden de ailesinden de daha çok önem taşıyordu. Kırk derece sıtma ateşinde yanarken doktorun çıkarsan minderde ölürsün demesine rağmen "Ben buraya Türk milletini temsilen geldim onu yerde bırakıp kaçtı dedirtmem" diyecek kadar bu ülkeye sevdası olan birisiydi. Ayyıldızlı Türk Bayrağı evimizde sürekli asılıydı. Babamın eli de açıktı. Babam vefat ettiğinde Ankara'daki bir ev dışında geriye, vatana millete hayırlı bireyler yetiştirme uğrunda altına girdiği borçlar dışında hiçbir maddi birşey kalmamıştır. Ancak tertemiz bir isim bıraktı ki, bu Aziz Türk milleti sağlığında olmasa bile öldükten sonra bizlere sahip çıktı.

Babam öldüğü zaman geride bıraktığı temiz isim ve itibar bize parayla satın alınmayacak olanaklar yarattı, güzellikler yaşattı. Türk milletinin vergisi ile Amerika'da spor eğitimi alma şansını yakaladım ve 1986'dan bu yana Türkiye'de bu millete borcumuzu ödemek için Türk Yükseköğretim sisteminde öğrencilerime hep daha fazlasını vermeye çalışıyorum. Türk milleti o kadar ulu bir millet ki o kadar büyük bir toplum ki insanı kendisine verdiği fedekarlıkları karşılıksız bırakmıyor. Babam bu milletin sevgisini o kadar çok kazandı ki sadece Kavak'ta değil Türkiye'nin en ücra köy kahvelerinde bile posterlerini görebilmek mümkün. Ve nitekim o öldükten sonra bu millet onun verdiklerine karşı onu abideleştirerek cevap vermiştir.

Tekrar söze giren Ahmet Seven, akıllara gelen bir soruyu dile getiriyor, "Peki, topluma mal olmuş bir kişinin çocuğu olmak nasıl bir duygu?"

Derin bir nefes çeken Prof. Dr. Gazanfer Doğu, "Topluma mal olan bu kişi Yaşar Doğu ise tarifsiz bir gurur verirken, bir o kadar da sorumluluk yüklüyor. Yaşar Doğu ismi satın alınmış bir isim değil. Yaşar Doğu'ya bu itibarı halk verdi. O bakımdan böyle bir babanın oğlu olmaktan gurur duyuyorum. Çocukluğumuzdan bu güne hep Yaşar Doğu'nun oğlu olarak bu gururu yaşadık. Bu tertemiz isme leke gelmemesi için çok özel davranmak, dikkatli olmak zorunda olduğumuzun da farkındaydık Çünkü insanların gözü hep üzerimizdeydı. Bizim yapacağımız bir hata bizim hatamız olmayacak o ismin bir lekesi olacaktı. O yüzden çok dikkatli olmaya çalıştık. Bunu ne kadar becerdik bilemiyorum ama en azından şunu söyleyebilirim Yaşar Doğu ismini o temizlikte tutabilmek için elimden geleni yaptım."

Konu Yaşar Doğu olur da sporculuk yönünden söz edilmez mi? Ahmet Seven'in sorusu üzerine Gazanfer Doğu, babasının nasıl bir sporcu olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

"Ben çocukluğumda hatırlıyorum o günün şartlarına o günün bilimine rağmen herkes bir çalışıyorsa babam 3 çalışıyordu. Bir örnek vereyim, babam nefes açma bahanesiyle oturduğumuz Ankara'nın Dışkapı semtinden çıkıyor ta çubuk barajına koşarak gidip geliyordu. Bu günkü rakamlarla buna biz yüklenme diyoruz. Ama bugün hiçbir sporcu öyle bir yüklenmeyi yapmıyor, kaldıramıyor,  zora gelemiyor. Yaşar Doğu yenilgiyi sevmezdi. Ama hile ile yenmeyi de hiç sevmezdi. Nitekim Avrupa Şampiyonası'nda Mithat Paşa stadının ortasında şampiyon olan talebesi Hamit Kaplan'ı tokatlamıştır. Sebebi rakibini küçük görüp onunla dalga geçmesinden dolayı. Olimpiyat şampiyonu Tevfik Kış, Talebeleri aylak aylak dolaşıyor derler de kulağına gider diye korkumuzdan Kızılay'a bile gidemezdik diye anlatır.

Mesela o zaman arkadaşı olan Gazanfer Bilge, "Yaşar Bizi hiç gezdirmezdi" diyor. Babam yurtdışına gittikleri zaman şampiyon olanları dahi spor salonundan dışarı çıkartmazmış. Güreşten sonrada tribünde oturtur, kendilerine ileride rakip olabilecek  adayları izlettirirmiş. Ankara'ya döndükleri zaman, çeşitli taktiklerle onlara hazırlık yapsınlar diye. Ama şimdi böyle bir  anlayışta sporcu pek yok. Bende spor eğitimcisiyim ve birkaç sebeple kafilelerle yurt dışına gittim. Maçını bitiren hemen en kısa zamanda çarşıya alışverişe tüyüyor. Bir sonraki maçını düşünen çok az.

Yaşar Doğu gibi olmak isteyen sporcularımızın Önce onu kendilerine slogan seçmeleri lazım. Ondan sonra ahlaklı dürüst bir yaşam ve çok çalışma geliyor. Temelinde babamdan bizim aldığımız herşeyin başı inanç ve ahlak. İnancın ve ahlakın yoğun olduğu dorukta olduğu ortamlarda fedakarlıkta gelir, başarıda gelir. Bilhassa güreş camiamızda yaşadığımız en büyük sıkıntı; değişen anlayışla maddiyatçı bir toplum haline dönüşmemizdir. Performansı, başarıyı, fedakarlığı ikinci plana itip ne getirecek ne kazanacağız bunun hesabını yapıyor olmamız yeni bir Yaşar Doğu çıkmasını engelliyor.

Anlayış değişmesi lazım. Bakın babam ve arkadaşları o zamanlar Dünya Şampiyonu olmuş sıfattayken bile kendi elleri ile odun götürüp su kaynatıp antremandan sonra banyolarını yaparlarmış. Ama bugünkü çocuklar güreş yaptıktan sonra ne kadar temizleniyorlar. Bunu fiziki anlamda söylemiyorum ahlaki anlamda da söylüyorum. Babam o zamanlar abdest almadan mindere çıkmazmış. Bunun fiziki değil esas ruhsal boyutunu düşünmek lazım. Bu günkü güreşçi mindere çıkarken aklında neler düşünüyor buna iyi bakmak lazım. Sonuçta başarı kendiliğinden gelmiyor. Belli bir çaba belli bir efordan sonra geliyor. 

Toplum olarak eski güzel değerlerimize tekrar el atarsak sarılırsak beraberinde başarı da gelecektir. Yaşar Doğu'yu anlamaya çalışalım. Önce anlayalım ki yaptıklarının nedenlerini niçinlerini kavrarsak kopyalamak değil günün şartlarında yenilikler yaratabiliriz. Ondan sonra yaşatmak bu ulusu sevmek bu bayrağı sevmekle olacaktır. Bir Türk evladı olarak bir Yaşar Doğu'ya sahip olduğumuz için ulus olarak çok şanslı görüyorum kendimizi. Aslında biz iyi analiz edersek Yaşar Doğu'yu yaptıklarını ve nedenlerini iyi analiz edersek sadece Türk güreşine değil, Türk sporuna çok güzel örnekler bulabiliriz ve bugünkü bulunduğumuz yerden çok daha iyi konumlarda oluruz"

Böylesi doyumsuz bir röportajı KADEF olarak sizlerle paylaşmak istedik. Bir sonraki ropörtajda buluşmak dileğiyle hoşçakalın..

Röportaj: Ahmet SEVEN

Düzenleyen Editör: Mustafa YILDIRIM

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.