Kısa bir toplumsal ve siyasi analiz

KÖŞE YAZILARI Haber Girişi : 10 Ekim 2016 20:53
Kısa bir toplumsal ve siyasi analiz
1961 darbesini yapanlar hemen ardından dönemi Başbakanı Adnan Menderesi yargısız infaz yaparcasına darağacına gönderip bütün dünyanın gözü önünde bir hiç yere astılar.
Kısa bir toplumsal ve siyasi analiz

Ahmet SEVEN

Samsun Yazarlar Derneği Başkanı

1961 darbesini yapanlar hemen ardından dönemi Başbakanı Adnan Menderesi yargısız infaz yaparcasına darağacına gönderip bütün dünyanın gözü önünde bir hiç yere astılar.

Darbenin yargısı olmaz.

İki dudak arasından çıkan söz yeterlidir.

Etrafa yaydıkları korku ve baskı onları haklı çıkarmak için en ketum ağızları bile hareket geçirir.

Bir anda ağızlar değişir, kalemler değişir, manşetler değişir.

Hatta çerçevelerdeki fotoğraflar bile...

Ülkesinin başbakanını asan kadro olarak tarihe geçmekten bile ne  utandılar ne de ders aldılar.

Bunları yaptıkları yetmezmiş gibi hep karşısında yer aldıkları milletin karşısına geçtiler. 

Kitaplar onlara göre yazıldı, şarkılar onlara göre bestelendi.

Bu yüzden darbe dönemlerinde yazılan tarihe hiç inanmadım.

Daha sonra aralıklarla hükumet düşürmeler, yeni darbelere hazırlıklar.

Kendilerini haklı çıkarmak için kullanmadıkları hiç bir değerimiz kalmadı.

Hiçbir itirazı olmadan şapkasını alıp gidebilecek kolaycı adamlar yetiştirdiler.

Yine darbe yaptılar.Seçimle işbaşına gelenlere hep aba altından sopa gösterdiler. 

Kurumlarını bu düşünceyi taşıyan kadrolarla doldurdular.

Halka onlar istemezse hiçbir kadro iktidar olamaz düşüncesini işlediler.

Ticaret yaptılar, kendi mahkemelerini kurup vatandaşın sivil mahkemelerini bile kendilerinden uzak tuttular.

Yaşa varol diyenleri yaşattılar.

Demeyenlere yaşama hakkı tanımadılar.

Anadolu'nun gariban, yiğit yürekli insanlarına imkân tanımadılar.

Turgut Özal avuçlarına ateş alıp meydana çıktı.

Yenmeye çalıştılar fakat o her defasında yenilenerek çıktı.

Kendi ülkesine düşmanlarının bile yapamayacağı hezimeti verdirmek istediler.

Baktılar ki gaz, ekmek yağ kuyruğu sona eriyor, vatandaşın gözleri açılıyor gecikmeden kirli oyunlarını devreye geçirdiler.

Zaman kaybetmeden halkın tabiriyle Özal'ı yediler.

Kuklacılar yönetici değil kukla istiyordu.

Bir kukla gidiyor yenisi geliyordu.

Hükumettekiler daha kulaklarına fısıldanmadan kaş göz hareketleriyle ne yapılacağını bilmeliydi, öylede yaptılar.

Vatandaş uyusun görmesin bilmesin.

28 Şubat sivil darbeydi.

Şaryoların yalana döndüğü, senaryoların kilitli kapılar ardında yazıldığı çirkin iftiraların uydurulduğu senaryoydu.

Türkiye kıtlıklar yokluklar kuyruklar çaresizlikler ülkesi olmalıydı.

Böyle olursa istediklerini istedikleri gibi yapabiliyorlardı.

Vatandaş kendi derdine düşmeli bunları görmemeliydi.

Enflasyonlarla milletin belini kırmayı denediler.

Bir gecede zengin olanların yanında bir gecede yoksullaşanların ülkesi olmuştuk.

Hastanelerde yer yoktu, hastalar hastane bahçesinde çadır kuracak hale gelmişti.

Doktorlar devletin kurumlarını ticari kurum gibi görüyorlar, önce para sonra bıçak demekten çekinmiyorlardı.

Özel muayenehanelere uğramayanlara hastane kapısı kapalıydı.

Türkiye de hasta olan yanıyordu.

Hasta olmak iflas etmek demekti.

Hastanelerde var olan birkaç cihaz bozuluyor hastalar özel kuruluşlara sevk ediliyor söğüşleniyordu.

Kısacası paran yoksa ölüm var denilmek isteniyordu.

Sütü bozukların kurduğu düzen böyleydi.

İçlerinden yiğit insanlar çıksa da baş edemiyorlar en kısa zamanda soluğu ıssız kırsal alanlarda alıyorlardı.

Yıl 2000'leri gösterirken iyice bunalan halk yeni arayışlara giriyor kurtarıcı arıyordu.

İstanbul'u susuzluğa mahkûm etmenin yanısıra yaşanmaz hale getiren kuklalardan kurtaran zamanın Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kurduğu partiye tam not ve tam oy vererek tek başına iktidar yaptılar.

Hastaneler, yollar, okullar bir anda değişmeye başlamıştı.

Bisiklete binmesini bilmeyenler altlarına araç alabilmiş kendilerine güveni artmıştı.

Ancak bu beden dirilişe geçmemeliydi.

Suyun başını tutmaya alışkın olanların ellerinde her zaman kontrolü ellerinde istedikleri zaman kangrene çevirebilecekleri bir düğme olmalıydı.

O eller önce zayıflamaya sonra gücünü yitirip kırılmaya başlamıştı ki vücuda FETÖ zehrini zerketmeye koyuldular.

Sırada o vardı.

Boşuna beslenmemiş, semirtilmemişti.

Her şeyin bir vakti vardı.

Vakit tamamdı.

Canilerin gözleri milletine vatanına kastedecek kadar dönmüştü.

Pirincin içine beyaz taş konulmuştu.

Ne vakit pirinç yenilmeye kalkışılsa taşlar dişleri kırmalıydı.

Fakat millet işin seyrini değiştirerek hainlerin dişlilerini kırıp attı.

Ne Adnan Menderes gibi ne Turgut Özal gibi yedirmedi.

Bunda kararlıydı da.

Dün Menderese karşı çıkanlarla bugün Recep Tayyip Erdoğan'a karşı çıkanların fikri de vicdanı da aynı.

Özal'a itiraz edenlerin fikri vicdanıyla Recep Tayyip Erdoğan karşı çıkanlar arasında fark yok.

Ne yaparsanız yapın zihniyet değişmiyor.

Devlet zarar görsün, hükumet zayıflasın kirli ellerin karanlık beyinlerin istekleri yerine gelsin de ne olursa olsun.

PKK-FETÖ işbirliğindeki oyun işte bu oyundur.

Yumurta pişirmek için evi ateşe veren zihniyet işte bu zihniyettir.

Bu defa millet olaya el koymuştur.

Bu büyük davasının altına elini değil bedenini koymuştur.

Öncekiler gibi alırız da veririz de diyerek yaptıkları oyunlar artık geçerli değildir.

Zira söz konusu vatandır ve gerisi teferruattır.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.